Bilmem farkında mıyız; öylesine sevgiden, sahiplenmeden yoksun bir hal almaya başladığımızı... İş işten geçmeden toparlansak mı artık...!? Hep en iyisi bizdik ve birdik... İyi bir Sünni, iyi bir Alevi, iyi bir Müslüman, iyi bir Hristiyan, iyi bir Yahudi, iyi bir Türk, iyi bir Kürt, iyi bir Laz, iyi bir Çerkez olmadan önce iyi bir İNSANdık... Hiç aklımıza gelmiyordu ırkımız, inancımız... Biz birbirini karşılıksız, çıkarsız seven canlardık. Zira bize öğretilen iyi bir insan olmaktı. Sokakta karşılaştığımızda dahi her kim olursa olsun “merhaba” diyebilmekti... Düğünde birlikte halaya durmak, cenazede birlikte ağlamaktı... Bu ülkeye beraber sahip çıkmak, savaşta omuz omuza vermek, aynı sofrayı dostça paylaşmaktı. Aynı iş yerinde çalışmak, aynı öğretmenden aynı eğitimi almaktı. Yolda giderken düşsek, bize el verip kaldıranın cinsiyetini, dilini, dinini, ırkını, mezhebini sorgular mıyız? Elbette ki HAYIR... Madem, Birlikte ağlıyor, birlikte gülüyor, birlikte derse giriyor, birlikte nöbet tutuyor, birlikte çalışıyor ve komşudan sorgulamaksızın kız alıp, kız verip evleniyorsak birbirimizi sevdiğimizdendir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki; kimse nerede, hangi aileden, hangi dinden doğacağını maalesef ki seçemiyor. Bunlar elimizde değilse, bizler de elimizden geleni yapalım. Birbirimizi sevelim. Kim neye inanıyorsa, saygı duyalım. Bir güler yüzü, eksik etmeyelim birbirimizden... Belki de ihtiyacımız olan tek şey budur. Unutmayalım ki, hiç bir din kalp kırmayı onaylamaz. Bu ölümlü dünyada, ömrümüzün yettiği kadar sevelim. Çok sevelim. Başkalarının bizi sevmesini beklemeden... Her gittiğimiz yere sevgi tohumları ekelim kalp kırmadan... Çevremize yararlı olmaya çalışalım. Ve bu fani dünyadan göçerken, geride hoş bir seda bırakmak güzel olmaz mı...? Elbette olur. Sizce de olmaz mı...!?