Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serdar Tezcan’ın “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı Başında Türkiye’nin Böcek Zenginliğine Bakış ve Bazı Öneriler” başlıklı çalışması, Bingöl Üniversitesi Uluslararası Gıda, Tarım ve Hayvan Bilimleri Dergisinde yayınlandı.
Çalışmada, dünya geneline bilimsel olarak tanıtımı yapılmış böcek türleri sayısının 1 milyonun üzerinde olduğu belirtilirken, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birleşim yerinde bir köprü konumunda olan Türkiye’deki böcek faunasıyla ilgili ulaşılabilen ilk yayınların 1840’lara kadar dayandığı ifade edildi.
Biyolojik çeşitliliğe genel olarak bakıldığında, Türkiye’de 10 bin 460’ı tür, 2 bin 66’sı alttür olmak üzere 13 bin 700 kadar bitki, 518 kuş, 169 memeli, 139 sürüngen türü ve 35 amfibinin bulunduğunun belirtildiği çalışmada, “2023 yılı sonu temel alınarak Cumhuriyetin 100. yılında Türkiye’nin böcek zenginliğini ortaya koymaya yönelik olarak yapılan bir değerlendirmede ise, Türkiye’de 25 takıma ve 598 familyaya bağlı toplam 37 bin 794 tür /alttür bulunduğu anlaşılmaktadır” denildi.
TÜRKİYE’DE BULUNAN BÖCEK TÜRLERİ
Türkiye’de en çok bulunan böcek türü olan kınkanatlılarda, 121 familyaya ait 13 bin 396 tür alttür bulunurken, arılarda ise 70 familyaya ait 8 bin53 tür/alttür bulunduğu kaydedildi.
Ayrıca kelebeklerde 76 familyaya ait, 5 bin 606 tür-alttür, sineklerde 91 familyaya ait 4 bin 329 tür/alttür, yarım kanatlılarda 98 familyaya ait 3 bin 751 tür/alttür bulunduğu belirtildi.
TÜRKİYE’DEKİ YAYILMACI BÖCEK TÜRLERİ
Türkiye’deki yayılmacı böcek türleri ile ilgili bilgilere yer verilen çalışmada, “Bazı böcek türleri yoğun taşımacılık, ticaret, turizm, seyahat, küresel iklim değişikliği gibi etkenler nedeniyle, doğal olarak yayılış gösterdikleri alanlardan başka coğrafi alanlara ulaşarak çevre baskısı ve üreme engellerini aşıp, yayılmacı bir özellik göstererek ekosistemler için yıkıcı ve denge bozucu duruma gelebilmektedir. Türkiye faunasına girerek tarım, orman ve diğer ekosistemlerde yayılmacı ve denge bozucu özelliklerini göstermiş türlerin sayısı hızla artmakta ve her yıl bunlara yenileri eklenmektedir. Son 15 yılda, aralarında domates güvesi, şimşir güvesi, turunçgil uzunantenli böceği, kahverengi kokarca ve kanadınoktalı sirkesineğinin de olduğu 100’den fazla yayılmacı tür dikkat çekmiştir. Bu durum Türkiye böcek biyoçeşitliliği açısından büyük önem taşımakta ve bazıları da önemli sorunlara yol açmaktadır” ifadelerine yer verildi.
TÜRKİYE’DE BÖCEK BİYOÇEŞİTLİLİĞİNDE GÖRÜLEN KRİZ DURUMU
Çalışmada, küresel iklim değişikliği, giderek artan yangınlar, ormanların tahribi, habitat kayıpları, çayır-meraların aşırı otlatmayla ortadan kalkması ve amacı dışında kullanımı, tarım arazilerinin tuzlanma, besin yetersizliği, topraktaki karbon kaybı ve erozyonla özelliğini yitirip çoraklaşması, kentleşme, nüfus artışı, değişik nedenlere dayalı kirlilikler, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de böcek biyoçeşitliliği için önemli birer tehdit olduğu belirtilerek, bu konuda acil önlemlerin alınması gerektiği vurgulandı.
-SONUÇ VE ÖNERİLER-
Bu sorunların çözümü için atılması gereken adımlar şöyle sıralandı:
-Acilen ulusal doğa tarihi müzesinin kurulması ve yerel doğa tarihi müzelerinin yaygınlaştırılması;
Böcek biyoçeşitliliğinin ortaya konmasına yönelik araştırmalara öncelik tanınması;
-Böcek biyoçeşitliliği araştırmalarının yetersiz olduğu Güneydoğu, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde çalışmaların yoğunlaştırılması;
-Müzelerde/koleksiyonlarda bulunan tanılanmamış böcek örneklerinin tanılanması;
-Bu konuda yapılan araştırma sonuçlarının ve tezlerin hızla yayınlanarak, bilim dünyasıyla paylaşılması;
-Genellikle ilkbahar/yaz döneminde yapılan böcek toplama çalışmalarında bazı türler gözden kaçabildiğinden, araştırmaların sistemli olarak ve zamana yayılarak yapılması;
-Özellikle nadir, duyarlı ve tehlike altındaki türler de dikkate alınarak araştırmaların titizlikle yapılması;
-Şüpheli türlerde tanılamayla ilişkili sorunların çözümü;
-Elde edilen bilgilerin düzenli olarak gözden geçirilip, adlandırma sistemindeki (nomenklatür) değişiklikler ve anlamdaş bilimsel adlar (sinonimler) dikkate alınarak güncellenmesi;
-Pek çok böcek grubu için envanteri yansıtan kontrol listeleri henüz oluşturulmadığından, bu eksikliklerin bir an önce giderilmesi;
-Türkiye ulusal böcek veritabanının bir an önce etkin olarak devreye sokulması ve yeni tür kayıtlarının zaman geçirmeden sisteme işlenmesi;
-Biyoçeşitlilik çalışmalarına katılmak isteyen gençlere yönelik olarak taksonomi, sistematik, alan ekolojisi ve etoloji konularında eğitim verilmesi, kaynaklar yaratılması ve yardımcı olunması;
-Toplumun geniş kesimlerinin böceklerin önemi konusunda eğitilmesi;
-Pek çok böceğin kültürel ve ekonomik değerinin tanınması ve habitatları da dâhil olmak üzere korunması için daha fazla destek sağlayacak kapsamlı halk eğitim programları düzenlenmesi;
-Genel olarak toplumda böcek biyoçeşitliliğinin ve korunmasına yönelik bilincin yükseltilmesi için, sivil toplum kuruluşlarının ve halkın böceklerle ilgili çalışmalara/araştırmalara dâhil edilmesi;
-Kentsel alanlar, tarım alanları, ormanlar ve milli parklar da dâhil olmak üzere tüm ortamlarda biyolojik çeşitlilikteki mevcut kayıp oranının önlenmesine veya en azından önemli ölçüde azaltılmasına yardımcı olmak için merkezi yönetim, yerel yönetimler, özel sektör ve topluluk grupları arasında ortaklıklar geliştirilmesi;
-Taksonomik çalışmalarda gerektiğinde moleküler yöntemlerin kullanımına yönelik adımların atılması;
-Ulusal ve uluslararası kuruluşlarla [Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Nature Conservation Centre, Butterfly Conservation Europe, International Union for Conservation of Nature (IUCN)] işbirliği içinde böceklerin korunması ve izlenmesine yönelik çalışmaların yürütülmesi çok önemlidir.
Bu önlem listesinin acilen uygulanması, Türkiye'de böcekler hakkındaki bilgi birikimini önemli ölçüde artıracak, böceklerin ve yaşam alanlarının korunmasına yardımcı olacaktır. Türkiye'de her yıl onlarca yeni böcek türünün bilim dünyasına dâhil olduğunu ve özellikle Akdeniz / İran-Anadolu / Kafkas biyoçeşitlilik merkezlerini içeren bu ülkeden, diğer ülkelere göre çok daha fazla türe ilişkin ilk kayıt bildirimleri alındığını da unutmamak gerekir. Ancak dünyadaki çoğu ülke gibi, Türkiye'nin de sahip olduğu türlerini tanımlayamadan ve koruyamadan yitirme olasılığı oldukça yüksektir. Bu acı gerçekle dünyanın ve Türkiye’nin bir an önce yüzleşmesi ve gereken adımların derhal atılması gerekmektedir.”
(Haber Merkezi)