Bingöl’deki birçok karayolu, yapıldıktan kısa bir süre sonra çökerken, Urartular tarafından 2 bin 800 yıl önce yapılan yol hala varlığını sürdürüyor. Tarihi yolun bir kısmı ise, Karayolları Bölge Müdürlüğü tarafından Bingöl-Elazığ arasında yapılan yol çalışmaları nedeniyle tahrip edilmiş durumda.

1985 YILINDA KEŞFEDİLDİ

Van’dan başlayıp Palu’ya kadar uzanan ve belirgin izlerine sadece Bingöl-Elazığ arasında rastlanan 2 bin 800 yıllık tarihi Urartu Yolu, ilk kez Bingöl, Elazığ ve Malatya bölgesinde yüzey araştırması yapan Prof. Dr. Veli Sevin tarafından keşfedildi.

Tari̇hi̇ Urartu Yolu

VELİ SEVİN’İN URARTU YOLU İLE İLGİLİ HAZIRLADIĞI MAKALE

Prof. Dr. Veli Sevin’in Urartu Yolu ile ilgili araştırmaları, 2010 yılında “Urartular'a Ait Dünyanın En Eski Karayolu” başlığıyla Anadolu Araştırmaları Dergisi’nde yayınlandı.

Sevin, Urartu Yolu ile ilgili şu bilgilere yer veriyor;

“Güçlü bir merkezi devletin varlığı, düzenli bir ulaşım ağı ile yakın- dan ilgilidir. Sözgelimi Anadolu'yu 200 yıldan fazla bir süre (İÖ. 547/ 46-334/33) egemenlik altında tutmuş bulunan Akhaemenid Sülalesi bunu biraz da Sardes ile Susa arasında uzandığı bildirilen Kral Yolu'na borçludur. Aynı şekilde Küçük Asya'ya yüzyıllarca egemen olmuş Roma İmparatorluğu da, güçlü bir karayolu ağı oluşturarak, bu ülkenin en ıssız köşelerine değin uzanmasını bilmiştir. Nitekim son zamanlarda Anadolu' da sürdürülen sistemli yüzey taramalarıyla Roma çağının gelişmiş karayolu sistemleri daha iyi bir biçimde ortaya konulmaya başlamıştır1. Ancak Anadolu'nun Roma-öncesi yolları nasıldı? Anadolu insanı Roma öncesinde gelişmiş bir karayolu düzeninin varlığından hiç haberdar değil miydi? Bu gibi sorulara günümüze değin doğru yanıtlar verilebilmiş değildir. Sözgelimi genel inanış Küçük Asya'daki Roma-öncesi yolların fazla gelişememiş, basit ulaşım sistemlerinden daha ileri bir düzeyi tutturamadığı yolundadır.

Klasik Küçük Asya'nın sınırları dışında kalmakla birlikte, Firat Irmağı'nın doğu yakasında, Elazığ ile Bingöl illeri arasını bağlayan eski bir yolun varlığı 1985 yılına değin hiç bir araştırıcının dikkatini çekmiş değildi. Bu yörede sürdürdüğümüz yüzey araştırmaları sırasında saptanan, 3000-2500 m. yüksekliğindeki, çok kayalık yapıya sahip Bingöl Dağları üzerinde yer alan ve 80-90 km. lik bir bölümü kesintisizce izlenebilen bu yolun ortalama genişliği 5.40 m. dir; ancak kimi zorunlu durumlarda bu genişlik 3.90 m. ye değin düşmektedir.

Her iki yanına iri taşlar dizilip, tabanı düzeltilmiş olan yolun yüzeyine, döşeme olarak çakılkirmataş serilmiş, bunun yanında ortasına ve hatta zaman zaman yanlarına rastlayan kayalar ise kesilerek düzleştirilmiştir (Lev. IV/1). Yamaçlarda ilerlerken yol düzeyinin düzgünlüğü bir yanına taştan setler örülerek korunmuştur. Yolun 3.00-3.50 m. kadar genişlik- teki küçük dereleri, özel olarak inşa edilmiş, karşılıklı taştan ayaklara basan ahşap köprülerle geçtiği de anlaşılmaktadır1.

İlk bakışta Roma Çağı yollarına benzemekle birlikte, özellikle orta kesimde bir omurganın olmayışı gibi kimi teknik farklılıklar ve yol boyunca bu döneme ilişkin her hangi bir kalıntıya rastlanılmaması bu olasılığın hiç de güçlü olmadığına tanıklık etmektedir.

Herodotos'un (V 52) Sardes ile Susa arasında uzandığını bildirdiği Pers Kral Yolu konusunda fazla bir bilgi yoktur; hatta güzergahı dahi kesinlikle saptanabilmiş değildir. Ancak bunun İran'da Naqş-i Rüstem yakınlarında saptanan küçük bir bölümü de, bizimki gibi 5.00 m. genişliğindedir. Buna karşın Bingöl Dağları üzerinde uzanan eski karayolu sisteminin Akhaemenidler Dönemi'nden kaldığı da söylenemez. Buna karşılık, aşağıda değineceğimiz üzere, yolun Urartular'a ait olduğuna işaret eden bir dizi kanıt vardır.

Fındık Üreticisinden 'Üretmekten Vazgeçeceğiz' Sitemi Fındık Üreticisinden 'Üretmekten Vazgeçeceğiz' Sitemi

Bilindiği gibi, İÖ. 9. yüzyılın ortalarında, başkenti Doğu Anadolu' da, Van Gölü çevresindeki Tuşpa (modern Van) olmak üzere kurulan Urartu Krallığı, özellikle iÖ. 8. yüzyılın ilk yarısı içinde Assur İmparatorluğu'nun yanında Yakın Doğu'nun süper güçlerinden biri durumuna girmişti. Oysa Urartu Devleti'nin kurulu olduğu coğrafi alan üzerinde böyle güçlü bir merkezi sistemi oluşturmak hiç de kolay değildi. Çünkü ülke birbirinden yüksek dağ sıralarıyla ayrılmış ve belirli mevsimlerde aralarındaki bağlantının tümüyle koptuğu bölgelerden oluşmaktaydı. Bu nedenle de Urartu kralları, güçlü bir idari sistemin en vazgeçilmez ögesi olan bölgelerarası ulaşımı sağlamak üzere büyük bir çaba harcamış olmalıydılar.

Urartu Devleti'nin sınırları kabaca doğuda Hazar Denizi yakınlarından batıda Fırat Irmağı'na kadar, kuzeyde Sevan Gölü'nden, güneyde de Doğu Toroslar'a değin bir alana yayılmaktaydı. Önceleri Van Gölü çevresindeki küçük bir yöreye hükmeden Urartu Krallığı'nın genişleme politikası, esas olarak İÖ. 800 yıllarında, İşpuini'nin oğlu Menua'nın (İÖ. 810-785/80) tahta çıkışıyla başladı. Tahta geçişinden kısa bir süre son- ra, o zamanki adı Alzi olan Elazığ yöresine sefer düzenleyen Menua bati sınırlarındaki bu bölgeyi devletinin sınırlarına katarak bir eyalet haline getirdi ve Fırat Irmağı'nın sağ kıyısı üzerindeki Malatya Krallığı'nı dü- zenli vergiye bağladı. Menua'nın başlattığı bu genişleme politikası oğlu I. Argisti (İÖ. 785/80-760) ve torunu II. Sarduri (İÖ. 760-730)9 dönem- lerinde giderek gelişti ve Fırat Irmağı'nın sol kıyısı üzerindeki Urartu egemenliği bir takım tesislerin kurulmasıyla güçlendirildi. Örneğin 8. yüzyılın ortalarına, II. Sarduri Dönemi'ne gelindiğinde Elazığ bölgesinde Palu (antik Şebeteria ?) ve eski adı bilinmeyen Harput gibi iki büyük yöne- tim merkezinin yanında, Keban'dan Kömürhan'a değin uzanan 60-70 km.' lik bir kıyı şeridi üzerinde, sınır güvenliğini korumak üzere üç karakol kurulmuştu: Maltepe Harabesi, Kale ve Habibuşağı/İzoli adını taşıyan bu kalelerden sonuncusu, güney eteklerindeki kayalığa oyulmuş, II. Sar- duri'nin yazıtı nedeniyle çok ünlüdür1o.

Alzi bölgesindeki Urartu egemenliği, 8. yüzyılın ortalarında, Assur kralı III. Tiglath-pileser'in (İÖ. 745-727) Urartu kralı II. Sarduri'yi Kummuhu'da (Qumaha, klasik Kommagene) büyük bir yenilgiye uğratışını izleyen yıllarda bir ara kesintiye uğramış gibi görünüyorsa da11, bu ksinti uzun ömürlü olmamış, İÖ. 8. yüzyılın son dörtlüğü içinde, Assur kralı II. Sargon (IÖ. 721-705) Dönemi'nde bölge yeniden Urartu Dev- leti'nin denetimi altına girmiştir12. Alzi'deki Urartu etkinliğinin İÖ. 7. yüzyılın ilk dörtlüğü içinde, II. Rusa Dönemi'nde devam ettiği ve kral- lığın yıkılışına değin sürdüğü anlaşılmaktadır13.

Urartu ve Assur yazılı belgelerinin gösterdiği üzere, Urartu Devleti'nin Fırat yöresindeki egemenliği, kısa süreli bir kesinti dışında, en azından 100-125 yıl kadar sürmüş görünmektedir. Nitekim bu yöredeki güçlü Urartu etkisini kanıtlayan pek çok arkeolojik kalıntı da bulunmaktadır. Yukarıda adlarını saydıklarımız dışında, Bağın, Mazgirt, Kaleköy, Perisu, Pertek, Genefik ve Haroğlu gibi askeri tesisler Urartular'ın bu bölgeye verdikleri öneme tanıklık etmektedirler.

Gümüş ve demir gibi ham madde kaynakları açısından zengin, güneye ve batıya uzanan stratejik yol ve geçitlere sahip olan Alzi bölgesine, Urartu Devleti'nin çekirdeğini oluşturan Van Gölü yöresinden yalnızca Muş Ovası ve Bingöl Dağları üzerinden ulaşabilmek olasıdır. Oysa doğu-batı doğrultusunda 100 km. kadar uzayan Bingöl Dağları 2 500 - 3 000 m.'ye varan yükseklikleri ve çoğu kez kayalık olan yapılarıyla tekerlekli araç ulaşımına hiç de elverişli değildirler. Gerçekten de bu engebeli arazinin Roma, Bizans, Osmanlı ve hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin erken dönemlerinde sık ve hatta zaman zaman da hiç kullanılmadığı konusunda kanıtlar bulunmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, Urartular bölgeyi ellerinde tutabilmenin en önemli koşulunu oluşturan ulaşım sorununu, yukarıda sözünü ettiğimiz karayolu ve buna bağlı sistemlerle giderme yolunu tutmuşlardır. Nitekim yol üzerinde, birbirinden 25-30 km. uzaklıkta kurulmuş bulunan kimi konaklama istasyonları bu ulaşım sisteminin Urartularca yapıldığına kanıt olarak ele alınabilir.

Van bölgesi ve öteki yerlerden çok iyi tanınan güçlü Urartu kalelerinden, boyut ve tek düze tasar gibi farklı özellikleriyle ayrılan15, konak- lama istasyonu niteliğindeki bu ulaşım tesisleri Bingöl'ün Solhan ilçesin- den başlayarak16, büyük bir Urartu yönetim merkezi görünümünde olan Harput'a değin yol boyunca sıralanmaktadırlar. Bunlardan özellikle Bingöl'ün 26 km. doğusundaki Zulümtepe, Palu'nun 30 km. kadar güney- doğusundaki Bahçecik ve son olarak daha batıda, bugün Keban Baraj Gölü'nün suları altında kalmış olan, Altınova içindeki Norşuntepe konaklama istasyonları günümüze oldukça iyi durumda kalabilmişlerdir.

Van-Elazığ yolunun 12. yüzyıldan başlayarak Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kullanılmadığına inanılmakla birlikte (Täschner 180 vdd. ve harita), Bizans İmparatorluğu zamanında sınırlı bir kullanımına tanıklık eden kimi kanıtlar bulunmaktadır: bkz. Anderson 25 vdd. Biri Bingöl il merkezinin 18 km. güneyinde, Murat Suyu'nun sağ kıyısı üzerinde, Genç ilçesi ya- kınında, ötekiyse Bingöl il merkezinin 1 km. kadar kuzeyindeki iki Ortaçağ kalesini 1987 yılında yaptığımız yüzey araştırmaları sırasında saptamış bulunmaktayız.

Hemen önündeki karayolu ile organik bir bağ içinde olan Zulümtepe'deki tesis dikdörtgen planlıdır ve 87 X 44 m. boyutlarındadır; kalın- lığı 3.20 m.'yi bulan çevre duvarının üzerinde düzenli aralıklarla destek çıkıntılarına yer verilmiştir (Lev. IV/2; V/1)17. Bunun 25 km. kadar batısında, Bingöl Ovası içinde ve il merkezinin birkaç km. kadar kuzeydoğusundaki Kaleönü Mahallesi'nin gerisindeki tepede yer alan bir diğer tesise varılmaktadır. Günümüzde üzerinde yapılan tarımsal etkinlikler yönünden kalıntıları iyi bir biçimde saptanamamakla birlikte, burada da Urartular'a ait bir konaklama istasyonunun varlığı, hem mimarlık kalıntıları ve hem de tepenin yüzeyinden toplanan seramik parçaları nedeniyle oldukça belirgindir18.

Karayolunu düz Bingöl Ovası içinde izlemek olası değildir. Ancak Bingöl il merkezinin 10 km. kadar batısında, günümüzde yoğun bitki ör- tüsüyle kaplı olan küçük vadi içinde, modern karayoluna koşut olarak izler yeniden belirginleşir. Burada, vadi tabanına yakın bir düzeyde seyreden yolun ancak teras duvarlarıyla düzgün bir yüzey haline getirile- bildiği görülmektedir (Lev. V/2). Giderek çok kayalık bir arazi içinden Bingöl Dağları'nın eteklerine doğru, çoğu kez sağlam durumda izlene- bilen yol, Bingöl il merkezinin 35 km. batısında, Bahçecik'teki tesise ulaşır. Burada, alçak bir tepenin üzerine kurulmuş bulunan, dikdörtgen tasarlı istasyon 63 X 10 m. boyutlarındadır ve 0.90 m. kalınlığındaki çevre duvarının dış yüzünde yine düzenli aralıklarla destek çıkıntılarına yer verilmiştir (Lev. VI/1). İçinde en azından 9 odanın bulunduğu anlaşılan bu tesisin kuzey eteğindeki iri taşlar üzerine oyulmuş tipik Urartu işaretleri de dikkat çekicidir ve Bahçecik'teki yapıyla birlikte tüm yolun Urartulu karakteri böylelikle bir kez daha vurgulanmaktadır (Lev. VI/2; VII/1)19.

Bahçecik'ten sonra kayalık Bingöl Dağları son bulduğundan Urartu yolunun açık bir biçimde izlenebilmesi olanağı ortadan kalkar. Ancak karayolunun buradan güneydeki Murat Irmağı vadisine doğru 30 km. kadar ilerleyerek, önceden de önemli bir Urartu eyalet merkezi olduğunu bildirdiğimiz Palu'ya vardığı kuşkusuzdur. Ortaçağ'da olduğu gibi, Urartu yolu Murat Irmağı'nı bu noktada karşı kıyıya geçmiş olmalıdır.

Buradan batıya doğru, Altınova'nın güneyini sınırlayan Mastar Dağları' nın kuzey etekleri boyunca ilerlenerek, şimdi Keban Baraj Gölü'nün için- de kalmış olan Norşuntepe'deki tesise ulaşılır.

Norşuntepe Höyüğü'nün güney etekleri üzerindeki tesis 50 X 40 m. boyutlarında, dikdörtgen planlıdır ve ötekilerde olduğu gibi, çevre duvarı üzerinde yine düzenli aralıklarla destek çıkıntılarına yer verilmiştir (Lev. VII/2). Yol boyunca düzenli bir arkeolojik kazı ile incelenmiş tek konaklama istasyonu burasıdır ve burada ele geçirilen buluntuların Urartulu karakter taşıdığı üzerinde durulmuştur. Norşuntepe'den, bölgenin ikinci büyük Urartu merkezi olduğunu bildirdiğimiz Harput'a uzaklık 25 km. kadardır.

Anlaşılacağı üzere, Bingöl'ün Solhan ilçesinden, Elazığ yakınların- daki Harput'a değin uzanan yaklaşık 200 km. uzunluğundaki bir yol ile bunun üzerinde, belirli aralıklarla kurulmuş kimi tesislerle karşı karşıya bulunmaktayız. Yol üzerindeki konaklama istasyonu niteliğindeki tüm tesislerin standart bir plan anlayışına sahip olduklarını söyleyebilecek durumdayız. Nitekim dikdörtgen planlı ve bizden önce de konaklama is- tasyonu olarak nitelendirilen21 bu türde Urartu yapılarına Kuzeybatı İran'da, Urmiye Gölü'nün kuzeyinde, Marand ile Djulfa arasındaki Kale Gevher'de22, ünlü Urartu yönetim merkezi Bastam'ın (antik Rusa-i URU- TUR) 30 km. doğusundaki Uzub Tepe'de2 ve Van'ın 25 km. kadar gü- neydoğusundaki ünlü Çavuştepe (antik Sardurihinili) Kalesi'nin yakın- larında rastlanmıştır24.

Sonuç olarak denilebilir ki, Bingöl-Elazığ arasında uzanan karayolunun Urartular'a ait olduğu konusunda fazla bir kuşkuya yer yoktur. Bu yol Doğu Anadolu'ya 250 yıl kadar egemen olmuş bulunan Urartular'ın batı sınır bölgelerine ulaşmak ve ulaşım sistemini rahat bir duruma ge- tirmek için ne denli büyük çaba gösterdiklerinin en canlı tanığı olduğu gibi, eskiçağlardan günümüze kalmış en eski karayolu durumundadır.”

Ömer ŞANLI

Tari̇hi̇ Urartu Yolu2 Yamaç Yolu