Milliyetçilik, demokrasi ve laiklik arasındaki ilişki karmaşık ve çok katmanlıdır. Milliyetçilik, özellikle ulusal kimliğin vurgulandığı durumlarda, demokratik süreçleri etkileyebilir. Milliyetçi politikaların baskın olduğu toplumlarda ise demokratik hakların kısıtlanmasına, azınlıkların dışlanmasına ve toplumsal kutuplaşmanın artmasına sebep olabilir.

En şiddetli ve ölümlü savaşların yaşandığı 20. Yüzyıl birçok ideolojinin dönüşüm yüz yılı olmuştur. Milliyetçilik Fransız ihtilali ile yayılma alanı bulduğunda eşitlik ve yurttaşlık ilkelerine dayanan bir anlam üzerine tüm dinamiklerini oluşturmuştu. Bu kavram 20. yüzyılda Hitler ve Mussolini ile birlikte ırksal üstünlüğü ön gören ve bu uğurda her türlü şiddeti kendilerine hak sayan saldırgan bir hâl almış ve 21. Yüzyıla da bu şekliyle miras kalmıştır.

Günümüzde ise milliyetçilik; teknolojik, ekonomik ve demokratik alanda kayda değer bir ilerleme kaydedemeyenlerin ırksal üstünlük iddialarını destekleyerek siyasi çıkarlarına bir araç olarak kullanılmaktadır. Kendilerinden olmayan veya farklı görüşlere sahip insanları kendi sözde ideolojilerine çekmeyi başaramayanlar, demokratik yollarla kazanılmış en küçük hakları bile gasp etmeyi meşru kılma acizliği içine girebiliyorlar. Bu şekilde, gerçekleştirilen tüm hukuksuz eylemler “milliyetçilik” kisvesi altında örtbas edilerek, kitlesel başkaldırışların sindirilmesine neden olabiliyor.

Laik ve demokratik yaklaşımlar ise farklı dini ve etnik toplulukların bir arada yaşadığı devletlerde milliyetçiliğin saldırgan bir hâl almasının önündeki en önemli dengeleyici unsurlardır. Bu nedenle, laiklik ve demokrasi, çok kültürlü toplumların sağlıklı bir şekilde işlemesi için çok önemlidir. Ayrıca tarihsel yanlış uygulamalar bir tarafa bırakılarak değerlendirilirse “laiklik” demokrasi için de bir güvencedir; çünkü farklı inanç sistemlerinin ve dünya görüşlerinin barış içinde yaşamasına olanak tanıyan unsurların başında gelir.

 Milliyetçilik, demokrasi ve laiklik, toplumsal yapıların ve siyasi sistemlerin temel taşlarıdır. Bu kavramların sağlıklı bir şekilde dengelenmesi, toplumsal barış, eşitlik ve adaletin sağlanması için elzemdir. Bu yüzden, milliyetçiliğin saldırganlaşmadan, demokrasinin çoğulcu-katılımcı bir şekilde işleyerek, laikliğin ise tarihsel yanlış uygulamalarından arınmış ve etkin bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bunun içinde teoride sağlam görünen prensiplerin, uygulamada karşılaşılan sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasi engellerle nasıl baş edilmesi gerektiğine yoğunlaşmalı ve örnek teşkil eden İskandinav ülkeleri gibi ülke yapılanmaları incelenmelidir. Ülkemiz için de bu dengeleyici unsurların, ütopik yapısından çıkarak gerçek olması dileğiyle…