Evde her ne kadar ders çalışma konusunda anlaşamasak da ev dışında daha iyi anlaşabileceğimizi düşünerek oğluma, cumartesi günü fotoğraf çekebileceğimiz önerisinde bulundum.

Önce biraz düşündü, “benim de bir fikrim var” dedi.

“Yeni kütüphane binasını merak ediyorum, kütüphaneye gitsek olur mu?” diye sordu.

“Neden olmasın, güzel olur” dedim.

Kültür Mahallesinden kütüphaneye yürüyerek gidersek ikimizin de önerisini yerine getirebileceğimizi düşünerek yürümeye karar verdik.

Böylece hafta sonunu nasıl geçireceğimiz konusunda anlaştık.

Sabah kalktığımızda hava açıktı, güneşin gökyüzünden gönderdiği ışınlar karşı binanın camında yansıma yaparak odamızın içinde buluyordu kendini.

Kahvaltımızı yapıp dışarı çıktığımızda, güneşin pencereden yansıttığı ışınlar kadar sıcak olmadığını hissettik. Soğuk havanın yüzümüzde bıraktığı serinlik, kemiklerimize kadar işledi. Yürümenin iyi bir fikir olmayacağı konusunda hemfikirdik, araçla gitmeye karar verdik.

Kısa bir süre sonra aracımızı kütüphane binasının yanında bulunan boş araziye park edip, kütüphaneye doğru yöneldik.

Kütüphanenin sol tarafında kurulu bulunan banklarda birkaç genç oturmuş etrafı gözlemliyor, iki genç duvarın dibinde oturmuş sohbet ediyordu. Gençlerin az ilerisinde ‘gezici kütüphane’ yazan otobüs, gezmeyi bırakmış olmalı, park halinde duruyordu.

Kütüphanenin giriş kapısının sağ tarafında bulunan engelli yürüyüş yolunun iki tarafındaki duvarlara yaslanmış iki genç kız sigara içiyordu. Muhtemelen lise yaşlarındaydılar. Henüz yeni içemeye başladıkları, birilerine özendikleri her hallerinden belliydi.

Göz göze geldik, “o sigarayı içmeseniz olmaz mı, ben çok içtim bir faydasını göremedim, şimdi içmiyorum, siz de içmeyin bence, faydadan çok zararını göreceksiniz” dersem, nasıl bir tepkiyle karşılaşacağımı kestiremediğimden susmayı tercih ettim, yanlarından geçip gittik.

Biz kütüphanenin kapısından içeri girerken onlar da bahçe kapısına yöneldiler.

Yangın merdiveninden çıkarak kitapların bulunduğu alana çıktığımızda, birkaç çocuk bilgisayarların olduğu masalarda oturmuş ödevlerini yapıyor, kitaplıkların arasında kurulu masalarda da gençler kitap okuyor, ders çalışıyor, okumak istedikleri kitapları inceliyorlardı.

Binlerce kitabın dizili olduğu raflarda istediğimiz kitabı bulmak biraz zaman alacaktı, belki de bulamayacaktık. Belki kitaplıkların üzerine, yazar veya kitap adına göre sıralama yapılarak yazılar yazılsa kitapları bulmak daha kolay olacaktı.

Ben kısa bir gezintinin ardından daha önce Semerkand kitabını okuduğum Amin Maalouf’un “Çivisi Çıkmış Dünya” kitabını aldım, çocuk için de görevliden yardım isteyerek okuyacağımız kitapları seçtik.

Kitaplarımızın kaydını yaparak bundan böyle haftada veya iki haftada bir kütüphaneye uğrayarak yeni yazarlar ve kitaplarıyla tanışmak üzere ayrıldık.

Yeni bir kitapla, kitapta yer alan karakterlerle tanışmanın heyecanıyla sayfaları karıştırmaya başladım. Kitabın başlarında, “Şu ya da bu şekilde, dünyadaki halkların tümü bir karışıklık yaşıyor. Zengin ya da yoksul, küstah ya da uysal, işgalciler, işgal altındakiler, kısacası hepimiz aynı dayanıksız sala binmişiz, hep birlikte suya gömülmek üzereyiz. Gelgelelim, yükselen denizi hiç dert etmeden birbirimize sövüp saymayı, kavga etmeyi sürdürüyoruz.

Bize doğru yükselirken, önce düşmanlarımızı batırsa, bu yıkıcı dalgayı alkışlayabiliriz bile” diye yazılı birkaç cümle geçiyordu.

Bu birkaç cümle, bugün Ortadoğu’da yaşananların bir özeti niteliğindeydi.

Herkes kendi desteklediği grubun katliamlarını görmezden geliyor, meşrulaştırıyor, hatta kendinden olmayanı öldürdükleri için kahraman ilan ediyor, sevinç çığlıkları atıyor.

Öldürülenler; suçsuz, günahsız çocuklar dahi olsa, “yükselen deniz düşmanımı yutuyor” diye yıkıcı dalgayı alkışlıyor.

Hangi ırktan, hangi mezhepten, hangi milletten olursa olsun bir yerde çocuklar, masum insanlar öldürülüyorsa orada insanlık da ölmüş demektir.

Yıkıcı dalgayı destekleyenler de, öldürenler kadar bu ölümlerden sorumludur…

Vicdan, merhamet, empati…

Barış dolu daha güzel günlerde, üzerlerine bombaların değil çiçeklerin fırlatıldığı, kırlarda koşup oynayan, savaş nedir bilmeyen çocukların dünyasında yaşamak, okumak dileğiyle…